BasındaKadın KanserleriRahim Ağzı Kanseri
Aşı karşıtlığının bilimsel bir yeri yok
Milliyet Gazetesinde, 03 Şubat 2019 tarihinde yayınlanan, sayın Buket Aydın ile yapılan röportajım.
Yazıyı Milliyet Gazetesinden de okumak isterseniz tıklayınız
‘Aşı karşıtlığının bilimsel bir yeri yok’
Prof. Dr. Ateş Karateke: “Tetanos problem olmaktan aşıyla çıktı, difteri, boğmaca, kızamık da aynı şekilde. Aşı karşıtlığının bilimsel bir yeri olmadığını ifade etmek isterim. Her şeyin karşıtı var. Bunun da karşıtı olacak tabii. İşimize bakmamız gerekiyor.”
Geride bıraktığımız ay rahim ağzı kanseri farkındalık ayıydı. Rahim ağzı kanseri kadınlarda meme kanseriyle birlikte en çok görülen kanser türü ancak tedaviye de en yatkını. Çünkü HPV vücuda girince kansere dönüşmesi 5 ila 10 yılı buluyor. Ve bu süre içinde kansere dönüşmesini önlemek mümkün. Rahim ağzı kanserinden korunmanın yolu sağlıklı bir yaşam, spor ve en önemlisi sigaranın olmadığı bir hayat… Ayrıca bir de rahim ağzı kanserini önleyici bir aşı var. Ben de bu hafta Türk Jinekoloji ve Obstetrik Derneği Başkanı Prof. Dr. Ateş Karateke’yle buluştum. Rahim ağzı kanserinden yola çıktık ama anne çocuk ölümleri, doğum ve erken menopoz gibi önemli başlıkları da konuştuk.
-Rahim ağzı kanseri farkındalık ayıydı geçtiğimiz ocak ayı. Ülkemizde rahim ağzı kanserinin görülme sıklığı nedir?
Rahim ağzı kanseri kadın sağlığına bir ülkenin verdiği önemi gösteriyor. Çünkü rahim ağzı kanseri önlenebilir bir kanser. Bir ülkede rahim ağzı kanserli kadın sayısı o ülkenin sağlık sisteminin ne kadar etkin çalıştığını gösteren güzel bir unsur. Bir kadının rahim ağzı kanseri olması kader değil. Tamamen bu sistemin düzgün çalışmadığını gösteren bir durum… Rahim ağzı kanserini yoksulların ve az eğitimli grubun kanseri diye tanımlayabiliriz. Rahim ağzı kanseri cinsel yolla bulaşan bir hastalık olarak tanımlanmakta ve etkinliğini de biliyoruz ki Human Papilloma Virüs (HPV) sağlıyor. Tabii ki bu virüsün birçok çeşidi var. Bir kısmı kanser yapabiliyor bir kısmı da kondilom ya da sağlık açısından çok önemli olmayan lezyonlar yapabiliyor.
-Bir de sanırım virüsün kansere dönüşmesi uzun zaman alıyor değil mi?
Rahim ağzına bir enfekte olduktan sonra kanser oluşması için geçen süre minimum 5-10 yıl arasında. Bu kadar uzun bir süreçte rutin takipte olan bir hanımda HPV’nin olup olmadığı bir muayenesinde atlansa bile diğer muayenesinde mutlaka yakalanabiliyor. Rutin kontrollerine giden bir hanımın, düzgün standartlarda bakılıyorsa kanser olma ihtimali hemen hemen yok.
“HPV aşısı erkek çocuklara da yapılabilir”
-Peki, bu kanseri önlemek için bir aşı geliştirildi. Ne kadar etkili?
Özellikle cinsel aktif olmamış hanımlar için oldukça etkili bir korunma yöntemi. Tabii ki her şeyin karşıtı olduğu gibi bunun da karşıtı olabilir. Ama bakıldığı zaman firma sponsorluğunda yapılmamış birçok çalışmada biz aşı yaptığımız grupta bu kanserin öncü lezyonlarını hemen hemen hiç görmüyoruz
-HPV aşısı ne kadar etkili?
Bu aşılar kanser öncesi görülen lezyonları engelliyorlar, dolayısıyla kanseri de engelleyecekler. HPV insanların yalnızca genital organlarında lezyon yapmıyor ki. Solunumun ilk başlangıcındaki kanserlerde de, ağzımızda da oldukça etkili kanserlere sebep olabiliyor. Ama şunu söyleyebiliriz; biz cinsel aktif olmayan bir hanımı aşılarsak kadında olabilen kanserlerin yüzde 5’ini engelleyebiliyoruz.
-Erkekler bu virüsün taşıyıcısı değil mi? Aşı onlara da yapılabilir mi?
Erkekleri de aşılamak bu hastalığın yayılımını engellemek açısından mantıklı mı derseniz evet mantıklı. Erkekleri de aşılayan ülkeler var. Bizim ülkemizde HPV aşısı henüz bakanlık tarafından rutin çocuklukta veya gençlik başlangıcında yapılan bir aşı standartına girmedi. Ancak aileler kendi parasını kendileri ödeyerek çocuklarına yaptırabiliyor.
-Bazı doktorların aşı karşıtı söylemeleri nedeniyle birçok anne baba da acaba HPV aşısı gerekli mi diye düşünerek ikilemde kalıyor.
Tüm dünyada aşı karşıtlığı var ama özellikle bizim gibi az okumuş ülkelerde aşı karşıtlığı daha çok. Bakıldığında ilk çiçek aşısı çıktığında insanlar ona da karşıydı ama çiçek aşısıyla bu hastalıkla ölümler önleniyor. Hepatit B aşısıyla bir sürü insanın sirozdan ölmesi engellenebiliyor. Biz de HPV aşısını kız ya da erkek çocuklara yapabildiğimiz zaman ilerleyen zamanlarda kadınlarda oluşabilen kanserlerin yüzde 5’ini engelleyebiliyoruz diyoruz. Herkes bunun ne kadar mantıklı bir iş olduğunu zaman içerisinde görecek. Tetanos problem olmaktan aşıyla çıktı. Difteri, boğmaca, kızamık da aynı şekilde; birçok çocuğumuz eskiden kızamıktan ölebilirken şu an düzgün aşılanırsa kızamıktan ölen çocuk olmuyor. Aşı karşıtlığının bilimsel bir yeri olmadığını ifade etmek isterim. Her şeyin karşıtı var. Bunun da bir karşıtı olacak tabii. Böyle değerlendirip, işimize bakmamız gerekiyor.
“HPV BULAŞMIŞ HANIMLAR SİGARAYI MUTLAKA BIRAKMALI”
-Sadece cinsel yolla mı geçiyor bu virüs?
HPV için tek başına cinsel yolla geçiyor diye iddialı olamayız. Bilimde böyle bir iş yok. Ama ana geçiş yolu bu. Bakıldığı zaman hiç cinsel ilişkiye girmemiş rahibelerde de DNA taramaları yapıldığında HPV bulunabiliyor.
-HPV mutlaka kansere dönüşüyor mu?
Her kadında mutlaka kansere giden bir lezyon yapmayabiliyor. Binlerce kadın enfekte olabiliyor ama bunların ancak çok küçük bir kısmında kalıcı enfeksiyon oluyor. Vücut bağışıklık sistemiyle bu virüsü yeniyor. Çok az bir kadında ahim ağzı denen bölgeye yerleşiyor ve orada kansere doğru gidebilecek değişiklikleri yapmaya başlıyor. Ama DNA testiyle virüsü yakaladığımız hastaların birçoğunda bir yıl sonraki kontrollerde bu HPV DNA’sını müspet bulmayız.
-Peki, neden bir kısım kadında kalıcı diğerlerinde geçici oluyor bu virüs?
HPV’nin vücuttan kaybolmasını engelleyen en önemli unsurlardan bir tanesi sigara. HPV ile enfekte olan bir hanım eğer sigara da içiyorsa virüsün onda kalıcı bir enfeksiyona dönüşme olasılığı çok yüksek. Ama sigara içmiyorsa tam tersi bu virüsün vücuttan atılma olasılığı çok yüksek. Önerimiz şu; genç hanımlarımızın hiçbiri sigara içmemeli. Hele HPV bulmış, bunun sıkıntısını çeken hanımlar mutlaka sigarayı bırakmalı. Günlük aktif spor yaparak bağışıklık sistemini güçlendirmeli. Bağışıklık sistemini güçlendiren en önemli şey spor yapmak ve sigarasız bir yaşam… Yoksa hap içerek bağışıklık sistemimiz güçlenmiyor.
-Peki diyelim ki aşı olmamış, bu taramaların hiçbirini de yaptırmamış kadınlar için de bu kanserden dönme şansı var mı?
Erken yakalandığında da bu kanseri biz yüzde 90’ın üzerinde tedavi edebiliyoruz. Artık kanserleştikten sonra da erken yakalarsak cerrahiyle veya kemo- radyo terapi dediğimiz yöntemlerle kanseri tamamen yok edebiliyoruz. Rahim ağzı kanseri önlenebilir bir kanserdir. Hadi önleyemedik, erken yakalarsak da yüzde 100 tedavi edilebilen bir kanserdir. Yeter ki vücudumuza biraz daha saygılı olalım, rutin taramalarımız yaptıralım, sigaradan uzak bir hayat sürelim.
-Türkiye’de rahim ağzı kanser oranı ne kadar?
Yüz binde 4 civarında bir oranımız var. Çevre ülkelere baktığımızda bu oran oldukça düşük… Ülkemizde her yıl yaklaşık 2 bine yakın kadın rahim ağzı kanseri olmakta. Balkanlara ve Rusya’ya göre bu oranlar çok çok düşük oranlar. Yaşam değişiklikleri, tek eşli olmak önemli bir unsur ama bu hep böyle gidecek değil. Bu nedenle aşılamayı, sağlık bakanlığımızın başlattığı rutin tarama olan HPV DNA’sını tarayan arama testlerini yaptırmalıyız.
-Herkesin ulaşabileceği testeler mi bunlar?
Aile hekimleri ve toplum sağlığı merkezleri ve KETEM’lerde ücretsiz olarak herkese sunulmakta bu testler. 30 -65 yaş arası taranıyor Türkiye’de. Bu taramalar ne kadar çok kişiye ulaşırsa biliyoruz ki; rahim ağzı kanser olasılığımız yaklaşık yüzde 100 azalıyor. Yüz binde 4,5 ise yüz binde 2-2,5 oranına düşebilir.
“KADINLIKLARINI İSPATLAMAK İÇİN GEBE KALIP HAYATINI KAYBEDEN KADINLARIMIZ VAR”
-Sizin anne çocuk ölümleriyle ilgili çalışmalarınız da vardı. Ülke olarak ne durumdayız bu konuda?
Anne ölümleri aynı rahim ağzı kanserleri gibi sağlık sisteminin ne kadar yaygın ve etkin olduğunu gösteren çok önemli bir parametredir. 90’lı yıllara baktığımızda bu oran yüz binde 90’ken şimdi yüz binde 14 civarında. Oldukça etkili bir iniş sağlandı. Kan ve kan ürünlerinin Kızılay sayesinde ülkeye yaygın olarak ulaştırılabilir olması ölüm oranlarının düşmesinde etkili oldu. Tabii Türk kadın hekimlerinin bu konudaki hassasiyetleri nedeniyle de anne çocuk ölümlerinde hızlı bir iniş sağlandı. Ama bizim bu rakamı yüz binde 10’un altına çekmemiz gerek.
-Ne sebep oluyor bu ölümlere?
Annenin mevcut hastalıklarının gebelik esnasında artması anne ölümlerine sebebiyet verebiliyor. Bu aylar grip ayları gripten dolayı hayatını kaybeden gebelerimiz de var. Bakıldığında bunların hepsi önlenebilir anne ölümleri. Türkiye’de doğuştan ya da sonradan kalp hastalığı olan ve gebe kalan kadınları da kaybedebiliyoruz. Bu kadınları sistem önceden uyarıyor gebe kalmayın diye. Çünkü gebelikle kan volümü yüzde 50 artıyor. Kalp bunu pompalamakta zorluk çekebilir. “Gebe kalmayın” dememize rağmen bu kadınlar sırf kendi üremelerini, kadınlıklarını ispatlamak için gebe kalmakta. Böyle hayatını kaybeden kadınlarımız da var.
-Bu şekilde ölümler önlenemez ki o zaman?
Tabii ki çünkü bu sosyolojik bir olay! Hekimin ya da sistemin bu konuda yapabileceği herhangi bir şey yok. Bu eğitimle düzelebilir ancak.
-Doğurganlık durumuzu nasıl?
2.1 civarında benim bilebildiğim kadarıyla. Dolayısıyla bu oran diğer Batı ülkelerine göre çok iyi bir rakam. Ülkemizde her yıl yaklaşık 1 milyon 350 bin doğum olmakta. Ve dolayısıyla bu kadar çok doğumda anne ölümlerini azaltmak da sistemin yaygın olarak her noktaya ulaşmasıyla ilgili… Yüz binde 14 derken yaklaşık 220- 230 kadar kadının ölümünden bahsediyoruz. 70-80 kadının daha ölümünü engellersek ulaşmak istediğimiz hedefe ulaşabiliriz.
– Nasıl olacak bu?
Kanama problemini 1 saat içinde halletmek lazım bu ötelenebilir bir problem değil. Dakikalar içinde kanamayı engelleyemezseniz ya da kaybedilen kanı yerine koyamazsanız bu kadın hayatını kaybedebiliyor. O nedenle verilen sağlık hizmeti her yerde aynı ve etkin olmalı.
-Normal doğumlarda mı yoksa sezaryende mi daha riskli?
Kanama normal doğumlarda da olabiliyor ama sezaryende bir miktar daha fazla olabiliyor. Ama doğum herhangi bir şekilde yapılacak. Bu esnada da olabilecek kanamaları engelleyebilecek ya da onu tedavi edebilecek hizmetin ülke çapında yaygın olması gerekiyor.
-Türkiye’de kadın doğum hekimleri en çok ne ile uğraşırlar?
Doğumla uğraşırlar çünkü doğum oranı çok yüksek.
“YAŞLILIKTA YÜZÜMÜZ GİBİ GENİTAL ORGANLARIMIZ DA SARKIYOR”
-Kadınların yaşam süresinin uzaması kadın hastalıklarına yakalanma oranını nasıl etkiliyor?
Yüzyıl önce menopozda yaşayan kadın yoktu ki, ortalama kadın yaşı 40-45’ti. Kadın menopoza girmeden çoğu zaman hayatını kaybediyordu ama şimdi günümüzde ortalama kadın yaşı 80’i geçti. Menopozda geçen yaşam süresi de neredeyse yaşam süresinin yarısına ulaşacak. Menopozdaki kadın doğum problemi de ana konularımız haline geldi. Nasıl yüzümüz yerçekimiyle aşağı doğru sarkıyorsa, genital organlarımız da yerçekimiyle aşağı doğru gidebiliyor. İdrar kontrol mekanizmaları, kaka ve gaz tutabilme mekanizmalarımız bozulabiliyor. Yaşlanmaya bağlı pelvik taban problemleri de gerçekten yaşlılıkta ciddi problemler olarak ortaya çıkıyor. Onun için de pelvik taban kaslarımızın kıymetini bilmek zorundayız. Her kadın doğum hekimi kendi hastasına öğretmeli.
-Nasıl yapılmalı peki?
Pelvik taban kaslarını sabah, öğlen ve akşam günde 3 kere olmak üzere 30’ar kere 10 saniye sıkıp bırakın. Çünkü bu kaslar kötü çalıştığı zaman hayat kabus olabiliyor. Genç yaşlarda kemiklerimize daha çok kalsiyum depolamak zorundayız. Nasıl yaşlılık için bankada para biriktiriyorsak, kemiklerimiz için de kalsiyumu çok biriktirmeliyiz ki, menopozda kaybedildiği zaman kemik kırıklıklarına, belimizde büküklüğe, boynumuzda bükülmeye önlem alalım.
-Erken menopoz çok görülmeye başlandı bunun önüne geçmenin yolu var mı?
40 yaşından önceki menopoza erken menopoz diyoruz. Her kadın annesinden doğduğunda iki sepet yumurtayla doğuyor. Bu sepetlerin içine yeni yumurta konmuyor. İlk adet görmeye başladıklarından itibaren bir yumurtlama için yüzlerce yumurta sarf ediliyor. Çikolata kistler nedeniyle lüzumsuz ameliyatlar yapılır ve o sepetlere zarar verilirse erken menopoz görülebilir. En önemli nedeni yediklerimiz içtiklerimizden toksik maddeler almamız ya da kadın popülasyonunda görülen sigara içim oranın çok fazla olması.
-Her sigara içen menopoza girmiyor ama!
Her organizma aynı tepkiyi vermez bir başkasında günde 4 tane içtiği sigara çok toksik olabilir bir tanesinde bir paket olabilir.
-Kadınların yaşam süreleri uzuyor ya buna bağlı olarak menopoza daha geç girmek ilerleyen dönemde söz konusu olabilir mi?
Tabii ki. Bizim asistanlığımızda menopoz yaşı 46-47-48’lerdi. Günümüzde 50- 52 olarak öğretiyoruz. Tabii ki sepetteki yumurtaları ne kadar çok korursak, spor yaparsak, doğal yaşarsak ve sigaradan uzak durursak o süreyi de birkaç yıl uzatabiliriz. Ama onun için de kendimize çocukluktan itibaren iyi bakmak gerekiyor.
-Siz vajinasız doğan kız çocuklarına vajina yapıyorsunuz aynı zamanda. Bu durum çok sık görülüyor mu?
Türkiye’de her yıl yaklaşık 100- 150 tane çocuk vajinasız doğuyor, bu doğuştan anomali. Gonadları kadın ama vajen gelişmemiş olanlar var bir de androjen duyarsızlık sendromu var. Orada da normalde kız görünüşlü ama gonadlara baktığımız zaman testis, erkek yumurtalıkları ama vücudun testosterona yanıt verecek hücrelerinde testosteron reseptörleri yok. Ama buna yanıt verecek hücreleri olmadığı için kadın yönünde gelişiyor. Doğamızda eğer testosteron yoksa doğal gelişim dişi yönünde. Bu çocuklar dişi yönünde gelişiyor ama gonadları erkek, dış genital organları kadın ama iç genital organlarında kadın yumurtalığından gelişen organlar yok. Bunların rahimi yok, vajeni yok, yumurtalıklar yerine de testis var. Böyle karışık bir durum var. Bu çocukların görünüşü de ruhu da kadın. Çünkü bir testosteron etkisi olmamış. Bunlara yapılacak şey de genital organlarını yapabilmek. Vajeni ya oradaki doku kalıntılarından iterek ya da çekerek yapabiliyoruz. Bunu uygulayamadığımız durumlarda kalın bağırsağımızın belli bir kısmını kullanarak vajinal tüpü yapabiliyoruz. Bu çocuklar cinsel fonksiyonlarını yerine getirebiliyorlar ama birinci de gonadları kadın olanların bebek sahibi olabilmeleri ancak taşıyıcı annelikle mümkün fakat bu ülkemizde yasak. Diğer androjen ama ruhları ve görünüşleri kadın olanlara vajen yapabiliyoruz ama gonadları testis olduğu için çocuk sahibi olmaları mümkün gözükmüyor. Bu çocuklara ve ailelere düşen evlenecekleri kişilerden bu sorunu saklamamaları gerekiyor. Mevcut durumu sakladıkları anda evlilik sonrası ciddi problemler yaşanabiliyor.
İstanbul’da HPV virüsü, genital siğil, rahim ağzı kanseri tedavisi için; PAP SMEAR Testi ve Kolposkopik muayene için Prof. Dr. Ateş KARATEKE ile iletişime geçebilirsiniz.